Yaşar İliksiz ile şiir üzerine bir hasbihal
Söyleşi: Meryem Aybike Sinan
Yaşar İliksiz … Bir Şair, bir gazeteci, bir yazar, bir baba, bir eş, bir arkadaş. Ozanlar yurdu Sivas’ta doğdu… Gerçekten de yiğitlerin harman olduğu, türkülerin derde derman olduğu bu topraklarda özellikle böyle eli yüzü düzgün şair ve yazarların bereketiyle Sivas bir başka gururlu. Tarih bölümü mezunu. İHA gibi büyük bir haber ajansından sonra Haber7.com sitesinde editörlük yapıyor. Barbar, Azopra, Şarap Kıvılcımları adında üç şiir kitabı var. Son yıllarda herhangi bir çalışma yapılmadan şiir vadisinde en çok satan şairler arasında bulunuyor Yaşar İliksiz. Sessiz sedasız ama duruşu olan bir serüvenin kahramanı olarak bir garip ozan tavrıyla sürdürüyor şiir çalışmalarını. Yakın zamanlarda haber7.com sitesindeki deneme tadındaki yazılarıyla da iddialı yazılara imza atıyor. Kendilerine şiir vadisindeki ozan yürüyüşüne hayırlı yolculuklar diliyor ve buyurunuz Yaşar İliksiz sohbetine diyoruz.
Öncelikle sizi kutlarım. Şiir kitaplarınızı bir solukta ve binlerce farklı hüzün dalgasıyla okuduktan sonra söylediğim tek bir cümle vardı. “İşte Sivas topraklarından bir yanık ozan daha”. Yaşar İliksiz Sivaslı. Sivas Yavuz Bülent Bâkiler’de “sultan şehirdir”. Ahmet Turan Alkan’da Altıncı şehirdir. Sizin dünyanızda Sivas nedir, ne değildir?
Bağrından yanık türkülerin çıktığı, yarından umut kesmeyen yiğitlerin harmanıdır Sivas…
“EKMEĞİMİ HELAL YOLLARLA KAZANMAYI ÖNEMSİYORUM”
Bir tarihçisiniz her şeyden önce… Gazeteci, şair, yazar… Bunlardan hangisi ya da hangileri öncelikli tarafınız? Hangileri olmazsa olmazınız? Kendinizi en çok hangi yönünüze yakın buluyorsunuz, hangisiyle anlatıyorsunuz?
Ekmeğini helal yollarla kazanmaya çalışan bir insan olmayı önceliyorum. Saydıklarınızdan şiir hariç, her biri sadece şartlar uygun olduğunca para edecek birer bilezik, hiçbiri olmazsa olmaz değil. Tornacı çıraklığı da yaptım ben, matbaa işçiliği de… Gün geliyor hiçbir bilezik para etmiyor. Onların karnımı doyurmaya yetmediği çok gün gördüm… Hangisini hangi şartlarda nasıl kullanabildiğim önemli. Şu günlerde hepsini bir arada kullanma lüksüne sahibim. Şüphesiz böylesi daha verimli ve keyifli…
Şiirlerinizde şarklı bir şairin batılı bir şairle vuslata ermiş hali var. Doğulu düşüncenin batılı biçimle buluşması. Teknik anlamda daha serbest şiirle yazıyorsunuz. Ancak imge ve mazmunlarınız doğulu. Bunun sebeplerini bize nasıl anlatırsınız?
Kendimi hiçbir zaman şair hissederek mısra avcılığına çıkmadım. Şiir zaman zaman ruhumdan çağlayan bir akıntı gibi dökülüyor hayata. Her mineral kaynağının özelliklerini taşır doğal olarak. Doğu ve batı arasındaki kültür alışverişinin en rahat sağlandığı köprü üzerinde yaşıyorum. Her iki “dünyanın” nimetlerini en verimli şekilde kullanarak, nasıl daha güzel yaşayabileceğini düşünen ve gelecek hayallerinin sürümünü sık sık güncelleyen biriyim. Böyle bir ruhun doğurduğu şiirin sizin saptadığınız özellikleri taşıması son derece doğal.
Ömer Hayyam’ın şiir dünyanızda önemli bire yere sahip olduğunu gördüm. Şairin hangi yönüydü bu hayranlığı körükleyen? Bir şair olarak siz ne buldunuz Hayyam’ın şiirlerinde?
Ömer Hayyam’a dünya denklemini çözen bir matematik ve din bilgini olarak hayranım. Hayyam’ın felsefi açılımları her alanda önemli bir ışıktır benim için ama onun şiirim üzerinde fazla tesiri olduğunu sanmıyorum. Bu çıkarsamanız ilginç ve şüphesiz nereden kaynaklandığımı iyi düşünmem gereken bir yanılgı. “Hayyam’ın tahtında gözüm yok çok şükür” diyerek şiir konusunda onu muhatap almadığımı peşinen ifade ettiğimi sanıyordum. Yanılmışım. Eğer şarap müptelası olduğum için böyle bir çıkarsama yaptıysanız ben Hafız’ın meyhanesinin müdavimlerindenim. “Bu kadar zayıf bir şiir tekniğiyle Hâfız seni meyhanesine lâyık görmez” derseniz o başka…
Estağfurullah…”Çünkü ikiyüzlüler / doğuştan kahramanlar” dizeleri benim bir türlü düşünüp de ifade edemediğim çok seçkin dizeler. Sahiden ikiyüzlüler kahraman oluyorlar mı? Riyakârlarla olan bu düşmanlığınızı hangi nedene dayandırıyorsunuz? Herkes gibi hepimiz gibi ikiyüzlü insanlardan yılan bu tavrınızı bizim için biraz açsanız diyorum ve yüreğime sular serpilse?
“UMUDU YİTİRMİŞ KÖLE MİYDİM, YAŞAR’KEN ÖLE MİYDİM?”
İkiyüzlülerin kendilerine yakıştıramadığı ve “sıkı bir çalışma ile” elde edemeyeceği makam ve mevkii olduğunu sanmıyorum. Hayatın her yerinde her zaman karşınıza çıkıyorlar. Riyakârlara düşmanım çünkü riyakârlar! Başka bir neden düşünmek bile abes…
“İçi boş vaazdır şimdi şiir / mermisi bitmiş silah bile değil” mısraları oldukça düşündürücü bir dize. Altını çizdiğimiz bu konuyu biraz irdeleyelim istersiniz. Şiirin içi boşaldı mı sahiden? Yazılan şiirler artık birer mırın kırın mıdır? Şairi bu kadar bol olan bir milletin şiiri hakkında neler söyleyeceksiniz?
Detay ve isim vermeyeceğim çünkü “meşhur olmak için ünlülere çatmak zorunda olan” isimlerle aynı kefeye konmak istemem. Ama çok saygı duyduğum bir şairin şiir serüvenine atıftır o şiir. Şövalyesiz kalmış yuvarlak masaya imgesiyle tanımlamıştım ülkemi ve “böyle günde şiir koşmak / kuraklığın ortasında / tohum saçmaktır toprağa / ama yeğdir oturup ağlamaktan / umudu yitirmiş köle miydim / yaşar’ken öle miyim?” diye de bitirmiştim. Adımın yanına “Hüvel Baki” yazılacağı güne kadar direnmek ve insanlık burcunu korumakla mükellefim diye düşünüyorum…
“ben ali’yi / zülfikârsız da sevdim” dizelerinizin özellikle altını çizdim. Ali ve Zülfikâr özellikle Sivas ve Malatya topraklarında farklı bir anlama sahip. Siz niçin Ali’yi Zülfikârsız da seveceğinizin altını çizme lüzumunu duydunuz. Bizi aydınlatır mısınız
“Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman”dır. Ama Ali’yi sadece “Allah’ın Aslanı” ya da “Peygamberin damadı” olduğu için sevenler varsa bu o cevherin asıl kıymetini bilmemek anlamına gelir. Denizin dibine dalmayı göze alamayanlar dalgalara bakarak avunurlar. Ali hazinesine yüzeysel bakanlar da Zülfikârla sergilediği maharetleri ile yetiniyorlar. Oysa Zülfikârsız yazdığı destanlar daha büyük maharet…
“Barbar” , “Azobra,” ve “Şarap Kıvılcımları” adında üç şiir kitabınız var. Her üç kitapta da dobra dobra, asi, sözünü budaktan esirgemeyen bağrı yanık ama merhametli ve içli bir Yaşar İliksiz gördüm. Sizi yakından tanıyanlar bilirler ki Yaşar iliksiz çok dürüsttür, insandır. Bu isyanın nedeni gündelik hayatta insanların yüzüne haykıramadığımız düşüncelerin şairin bağrında yanarak dışa vurumu mudur? Neler söylersiniz?
Hayır. Tam tersine günlük hayatımda hem de hiç beklenmedik ortamlarda düşüncelerimi gözümü budaktan sakınmaksızın, her türlü bedeli göze alarak yüksek sesle söylerim. Kavgadan nefret ederim ve dengim olmayanla da asla dövüşmem. Kolay kolay da tahrik olmam ama gerektiğinde de kavgadan kaçmam. “korkaklığım değil / beni derbeder kılan / kahrolası cesaretim” mısraları bu ruh hâlinin özeti zaten. Dokuz köyden kovulmuş biri olarak hiç kimsenin yüzüne söyleyemediğim bir sözüm yok çok şükür. İsyan ediyorum çünkü gerektiği zaman o da sevgi ve sadakat gibi yaşamın olmazsa olmazı bana göre…
“Azobra” ne demek? Bu sözcüğün anlamını okuyucularımız için açar mısınız?
Azobra doğu büyülerinde kullanılan bir tılsım. El Subra Aslan burcunda olanların kaybettikleri sevgililerini geri getirmek için kullanıldığı belirtiliyor. Yitik bir sevdanın ardından yazılan şiirler için daha anlamlı bir ad bulamazdım.
“Barbar” adlı kitabınızda yer alan “siz” adlı şiirinizde yer alan iki dize var ki mutlaka altını çizmem gerekiyor. “Kin ve nefreti gömdüm / Filizlendi merhamet” diyorsunuz. Gerçekten de bu böyledir. Bu şiirde merhametli bir yüreğin isyanı da var üstelik. Merhamet ve isyan nasıl bir araya geldi?
Merhamet göstermek için dahi isyan etmenin gerektiği bir çağda yaşıyoruz. İsyan da bana göre sevgi ve sadakat gibi hayatın olmazsa olmazı demiştim yukarıda. Merhamet ve isyan birlikteliğini de o bağlamda görüyorum.
“Ölüm, aşk, ayrılık, merhamet, vefa” gibi duyguları Yaşar İliksiz nasıl hissedip yaşar. Ya da bu duygular sizin için nedir, ne değildir? Neler söylersiniz?
İnsana hâlâ yaşadığını anımsatan gerçeklerdir.
“ŞİİRE ORGANİZMALAR DEĞİL, RUHLAR TALİPTİR”
Şiir kitapları kısır bir yayın dünyasında oldukça iyi bir satış yakalayan nadir şairlerimizden birisiniz. Bunun bir sırrı var mıdır?
Öncelikle kendi şiir kitabının piyasada bulunamadığı için fotokopi ile çoğaltıldığına tesadüfen şahit olmuş birisi olarak, satışta benim çabalarımın etkisi ne kadardır, tam olarak bilemiyorum. Ama şiir konusunda ahkâm kesenlerin ve “şiir gurmelerinin” satışta etkisiz eleman olduğunun farkındayım. Şiirin piyasada yaşamasını sağlayan iki damar varsa bunlardan ilki radyo programcılarıdır. Çünkü içinde bulundukları ruh hallerine göre şiir seçtikleri için seçtikleri mısraları yaşayarak yorumluyorlar ve bu da dinleyiciyi sarsıyor. Bir diğer önemli damar çok küçümsenen kafe ve bar sohbetleri. Bu mekânlarda şiir tartışan yürekler kolay algılıyor fakat şatafata aldırmayıp zor beğeniyor, zor kabulleniyorlar. Ama onlar sizi bir kez fark etti ve sevdi ise en iyi reklam kampanyanınız başlamış demektir. Şayet şiir kitaplarının satışını ticari anlamda bir tüketime benzetmek zorundaysak şunu unutmamak gerekiyor: Şiire organizmalar değil ruhlar taliptir. Ve şiire para ödemeyi kabullenmiş olan ruhlar kesinlikle pişmiş olanlardır. Şiire para ödemeye gücü yetmeyen ya da henüz bu ödemeyi masraf sayan ham ruhlar da az değil tabi ki. Onların şiirinize daha kolay ulaşmasını sağlayacaksınız ki mısraların bir kıymeti olup olmadığına karar verebilsinler.
Eğer şiir kitabı, içine bakılıp okuyunca alınmıyor diye poşetlenerek rafa çıkar veya tezgâha konulursa satmaz. Siz bir satıcı olarak şairinizin mısralarının cazibesine inanmıyorsanız okur hiç inanmaz. Kıymetli olan şiir kitabı poşetlenmeden satılan şiir kitabıdır. Örneğin Hasretinden Prangalar Eskittim’de yer alan tüm şiirlerin çoğu bugün ezbere biliniyor, yazılı hallerine internet dahil her yerden kolayca ve “ücretsiz olarak” ulaşmanız mümkün. Ama kitap hâlâ baskı üstüne baskı yapıyor… Demek ki şiirin satılabilirliği ulaşılabilirliği ile doğru orantılı…
Yaşar Bey, gazetecisiniz. Halen Türkiye’nin en büyük haber sitelerinden haber7.com sitesinde editörsünüz. İnternet gazeteciliğinde oldukça başarılı bir çizgi yakaladınız. Bu başarının sırları var mıdır?
İşin sırrı ekip ruhunda… Birbirinden farklı yeteneklere sahip, birbirinin açığını kapatan uyumlu ve nitelikli ekip arkadaşlarıyız. Eğer ben bugün Haber7.com editörü olarak haklı bir gurur yaşıyorsam bunda en büyük pay beni ekibine lâyık gören Genel Yayın Yönetmenimiz Ünal Tanık’ın ve benim negatif yönlerime aldırmayıp, pozitif yönlerimi dikkate alan ekip arkadaşlarımındır.
İnternet gazeteciliğinin geleceği açısından öngörüleriniz nelerdir?
Çok yakın gelecekte tartışmaya yer bırakmayacak şekilde gazeteciliğin internet boyutu belirleyici organ haline gelecektir. Öyle olunca da bugün kendisini desteklemesine gerek duyduğu basılı, sesli ve görüntülü yayın organlarını o destekleyecek ve ayakta tutacaktır. Çünkü onlardan daha insancıl daha duygusal ve daha paylaşılabilir bir öz taşıyor. Hatta belki kim bilir ahlaki olgunluğun sağlanması ve yasaların daha önemsenir hale gelmesiyle okurların Genel Yayın Yönetmenliği yaptığı sayfalarla yayınlanan haber siteleri dahi söz konusu olacaktır.
Hatta çok uzak da olmayan bir zaman diliminde artık tüm yayın organlarının özellikleri bir çatı altında birleşecektir… Bu teknolojinin insafına kalmış bir süre…
Yakın zamanlarda güzel yazılarınızı da okur olduk. Bir okur olarak bundan çok memnun olduğumuzu da belirtmeliyim. Bu konudan da söz eder misiniz?
Teşekkür ederim, beğenen azınlıktan olmanıza sevindim. Fakat köşesi en az tıklanan yazarlar arasındayım hatta hâlâ, “ne işi var bu adamın burada” diye şikâyet edenler çoğunlukta… Tabii ki bu karşı reaksiyonları bekliyordum. Zamanla birkaç düzine samimi okurumla baş başa kalacağıma ve ondan sonra daha keyifli yazılar yazacağıma inanıyorum…
Ne yalan söyleyeyim köşe yazılarına çok gönüllü başlamadım. Hatta yıllardır Ünal Beyin tüm iteklemelerine rağmen o köşeyi açmamak için yoğun mazeret gösterdim. Aslında zaten yoğun yaşayan bir insanım. Günümün neredeyse 16-17 saati dolu… Ama itildik bir kez. Artık bana düşen her iş gibi onun da hakkını vermek… Başarabildiğim kadarıyla artık…
Biraz da “1453” adlı dergiden söz edelim istiyorum. Derginin editörü olarak bize neler söylersiniz? Niçin 1453? Bu proje nasıl ortaya çıktı? Bu derginin amaçlarından bahseder misiniz?
Hemen belirteyim ki bendeniz derginin sadece hazırlık safhasında bulundum ve sadece birinci sayısının editörlüğünü yaptım. İkinci sayının ana hatlarını çizdikten sonra ayrıldım. Tabi bu arada üçüncü sayının konularını da taslak olarak bıraktım. Ayrılmamın birkaç nedeni var, birincisi zaman ayırmakta zorlanıyordum, ikincisi resmi ortamlar için gerçekten oldukça disiplinsiz bir ruh yapısına sahibim vs… Ama dergi hakkında yine de görüş belirtmek isterim. 1453 Dergisi, Kültür A.Ş.’nin medarı iftiharı olarak tasarlanmış bir itibar yayını. 2010 Kültür Başkenti olacak İstanbul’u tanımayanlara tüm cazibesi ve ihtişamıyla tanıtmak kadar İstanbullulara da İstanbulluk ruhu oluşturmayı amaçlıyor. Yalnız İstanbul’un ve Türkiye’nin değil zamanla dünyanın en saygın dergilerinden bir olabilir ki bunun sağlanabileceğine inanıyor, bayrağı devralan arkadaşlara başarılar diliyorum.
Yaşar İliksiz aynı zamanda bir baba bir eş. Bir şair olarak kadın ve çocuk sizin için neyi ifade eder? Özel bir soru oldu ama …
Her biri birer samimi arkadaştır benim içim. İhtiyacım olduğu her anda başucumda bulduğum, sevincimi, kederimi, öfkemi ve coşkumu paylaştığım, elele tutuşup dağ bayır ya da sahil boyu dolaştığım, omuzlarında ağladığım, ağlamaları için omuzlarımı açtığım en samimi arkadaşlarım… Birlikte hayatı öğreniyor, çirkinlikleri güzelliklere dönüştürmenin yollarını arıyoruz… Bir insanı sevebilmekle başlar malum en büyük aşk. Bir insanı doğru dürüst sevemeyen ya da kendisini sevenin gönlünü hoş edemeyen biri henüz büyük aşk okyanusuna kulaç atmaya hazır değildir…
Bir kültür adamı olarak, bir gazeteci ve yazar olarak sanatalemi.net hakkında neler düşünüyorsunuz?
Güzelliğin çirkinliğe baskın kaldığı, hatasıyla sevabıyla dünyaya baktığı açıdan kendisini samimiyetle ifade eden hoş bir ortam… Takip edebildiğim kadarıyla zor şartlarda yayınlanıyor ama ısrarla ayakta kalmaya kararlı. Genç ve kendine mekân arayan iddialı kalemlere kucak açarak önemli bir amaç üstleniyor. Dünyaya aynı cepheden bakan insanların aynı çatılar altında bir coşku seli yakalama arayışını takdir ediyorum. Ama benim takdirimin bir anlamı yok. Siteyle aynı dünya görüşünü paylaşan, sanata gönül vermiş şahıs, kurum ve kuruşların da görüp takdir etmesi ve destekleyici olarak omuz vermeleri daha anlamlı olur. Emeği geçen herkese başarılar ve bol tıklar diliyorum.
Meryem Aybike Sinan / www.sanatalemi.net