Çok şey bilen ahmak dedektifler!
Ne yana baksam kendini “Auguste Dupin, Sherlock Holmes, Hercule Poirot…” sanan aptallarla karşılaşıyorum. İpuçlarını birine ekleyerek “şıppadanak” teşhis ediyorlar en karmaşık sorunları. Tabi kendilerine göre çözümler de üretiyorlar…
Onlara sorarsanız aptal olan benim! Çünkü “gelen” her yeni bilgi ve “gelişen” her olay onları haklı çıkartıyor. Hepsi ipuçlarından yola çıkarak sorun çözmekte mahir ve hepsinin kafası ipuçlarını birbirine nasıl ekleyeceği konusunda ‘tıkır – tıkır’ çalışıyor’ ama hiç birisi bu kadar ipucunun hem de “tam gerekli olduğu anda” nasıl eline ulaştığına kafa yormuyor!
Aslında kimi sağcı, kimi solcu, kimi İslamcı (ama böyle deyince kızıyorlar), kimi Laikçi (onlar da böyle deyince kızıyorlar) kimi faşist (bunlar öyle olmadığını ispat için kafanızı kırmaya hazırlar) kimi komünist (onlar kendilerine sosyalist denilmesini istiyor) ama “gelen” her yeni bilgi ve “gelişen” her olay “aynı anda” hepsinin çözümlerini doğruluyor ve ‘tedbir paketleri’ni elzemleştiriyor!
Hepsine göre “kuklacı” kendileri hariç herkesin iplerini ele geçirmiş durumda ve kuklacının hesaplarını çözecek “tek güç” kendileri…
Cahiliye dönemlerimde bazılarının omuzlarına dokunur ve “yanılıyorsun” derdim. Hiç bir işe yaramadığını gördüğüm için artık vazgeçtim. İnsanları “şarap içmeye” çağırmaktan başka bir şey yapmıyorum artık. Ama adı bile ürkütmeye yettiği için tek başıma “içmekle” yetiniyorum… (Bu hafife alınacak bir mesele değil. En son Hilmi Yavuz, meseleye Zaman’daki köşesinde şöyle ucundan dokunmaya kalktı, gördü dünyanın kaç bucak olduğunu! Son günlerde beni güldüren en iyi gelişmeydi bu)
Rahmetli İkinci Abdülhamid bile okuduğu onca romana ve aldığı onca istihbarata rağmen kendisini bu denli ‘alim’ görmemişti. Ama onun aslında ne yediğini, ne içtiğini, nerede gezdiğini, ne dinlediğini, neleri ödüllendirdiğini, hangi fetvalara eyvallah dediğini bilmeyenler onu evliya ilan etmekten geri durmuyorlar. İyimser gözle bakılırsa Abdülhamid’in kuyruğuna bastığı bir iki hergelenin gazına gelip ‘Kızıl Sultan’ ilan etmelerinden iyidir yani…
Her sene en fazla üç – beş tane basılabilen ve 200 – 300’den fazla satmayan dedektif romanlarına rağmen bu kadar hafiye kendisini nasıl yetiştiriyor dersiniz. Tabi filmlerden ve dizilerden. Ülkenin en karmaşık sorunlarını çözen bu hafiyelerin hepsinin ortak noktası hepsinin Kurtlar Vadisi mezunu olmaları. Bu meseleye de iyi yönden bakmakta yarar var. Dallas yerine Kurtlar Vadisi seyretsinler. Rambo’yu seveceklerine Polat’ı sevsinler!
Çok şey bilen aptalların sorunu zeka geriliği ya da düşünce tembelliği değil aslında. Sorunun temel kaynağı durdukları yerden sorunun tamamını görmelerine imkan bulunmaması ve onların ısrarla soruna aynı yerden bakmaya devam etmelerinde. Bir kuş olup, hem soruna hem kendi konumlarına tepeden bakmayı akledemiyorlar mesela. Bu yüzden “kah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi, kah inerim yeryüzüne seyreder alem beni” diyen “Haydar haydar” türküsü de sadece içki masalarında meze olarak bir kıymet arzediyor!
Ola ki mesele üzerine kafa yormak isteyenler çıkar diye çok sevdiğim bir İngiliz esprisi ile bir Mana Neyestani çizgisini paylaşmayı uygun buluyorum. (Not: yazının orijinalinde bir Hasan Aycın çizgisi paylaşmıştım ama sanal alemin azizliği ile kaldırıldığı için hangisi olduğunu ne yazık ki bulamadım ve hatırlayamadım)
Fıkra bu ya; İngiliz yazar Sir Arthur Conan Doyle’un ünlü dedektifi Sherlock Holmes ve yardımcısı Dr. Watson kampa giderler.
Gece yarısı Sherlock Holmes yardımcısı Dr. Watson’u uyandırır.
“Watson, çözülmesi gereken acil bir vaka var. Yukarı bak ne görüyorsun?”
Watson cevap verir: “Milyonlarca yıldız görüyorum, efendim”
Holmes sorar: “Bu sana göre ne anlama geliyor?”
Watson yanlış bir yanıt vermemek için uzun uzun düşünür ve nihayet “Meseleye bir kaç açıdan bakabiliriz. Astronomik olarak evrenin sınırlarının ne kadar geniş olduğunu anlıyorum. Milyonlarca galaksi ve dolayısıyla milyarlarca gezegenin varlığını idrak edebiliyorum. Yıldızların konumuna bakarak saatin gece yarısı saat 3’ü çeyrek geçtiğini anlıyorum…Meteorolojik açıdan ise bugün havanın çok güzel olacağını tahmin edebiliyorum ” der.
– “Peki bütün bunları yattığın yerden kolayca ve rahatlıkla görüp, çözebildiğine göre neyi anlaman lazım?”
– “Teolojik olarak Tanrı’nın kudretini anlamak gerekiyor. Tabi onun kudreti karşısında acizliğimizi de anlıyorum…”
Holmes, yardımcısının iyi bir dedektif olma konusunda daha çok çaba sarf etmesi gerektiğini ona tek bir cümle ile anlatır: “Ahmak, sadece biz uyurken birilerinin çadırımızı çaldığını anlamanı bekliyordum“…
Bu yazı ne anlatmak istiyor diye derin derin düşünmenize gerek yok. Hatırlamanızı istediğim tek şey var; Aptallığın zıddının ne olduğu!
Yaşar İliksiz’in 16.10.2008 tarihinde Haber 7.com sitesinde yayınlanan yazısıdır