20 – 30 yıl kadar önce Anadolu’da bir Alevi köyünde yaşandı olay.
Hakkullah toplamak için ocağına bağlı talipleri ev ev ziyaret eden Alevi Dedesi, bir evde kendisine ikram edilen yemeğe uzanmıyor ve diyor ki “Bu evde çalıntı mal var, kusura bakmayın ikramınızı kabul edemem“. Hane halkı telaşa düşüyor. Babaerenler “evi temizleyin” talimatı verip, çıkıyor. Temizlenmesi gereken evden Hakullah da almıyor.
Hane halkı arıyor, tarıyor, soruşturuyor ve çalıntı malı buluyor. Ailenin askerden yeni gelen oğlunun eve hediye olarak pazardan ucuza aldığı bakır sahanın ucuz olmasının hikmetinin çalıntı mal olması olduğuna hükmediliyor. Ve sahan evden atılıyor, oğlanın kulağı çekiliyor…
Alevi dedesine malum mu olmuştur, boş atıp dolu mu tutmuştur bilemem ama hadise aynıyla vakidir.
Anadolu insanının yediği lokmaya haram karışmamasına gösterdiği hassasiyetin çarpıcı örneklerindendir anlattığım vaka. Benzer yüzlerce, binlerce örnek bulmak mümkün. Sünni menkibelerinin yarısına yakını benzer örnekler içermez mi?
Şu anda ilk aklıma gelen gerçek bir kaç hayat hikayesi daha var; Ülkü Ocaklarının çıkarttığı dergileri satmaktan dönerken, ceplerinde para kalmadığını fark edip bilet alamayan ve ‘ocağın parasına dokunulmaz‘ diyerek topladıkları paralara dokunmaksızın saatlerce yürümeyi göze alan bir zamanların genç Ülkücüleri…
Ve yediği tüm kazıklara rağmen, “Bir kaç sütü bozuk yüzünden herkesi çapulcu mu sayacağız” diyerek senet sepet istemeksizin eşe dosta veresiye mal ve cebinde olduğu sürece her isteyene borç veren İMÇ’deki Ülkücü dostumun, dergah sayılan yazıhanesinde şahit olduğum hadiseler…
Bunca vakaya rağmen artık “sözün senet olduğu” zamanları geride bıraktığımız kesin. Hatta bırakın sözü, imzalı senetler bile insanlara güven vermeye yetmiyor… Camilerden çalınan ayakkabılardan tutun da, elektrik direklerinden sökülen tellere kadar pek çok çalıntı malzemeyi alıp, pazara sürülmesini sağlayan ‘tüccar’ sayısı da katlanarak artıyor…
“Hırsız var” diyene bağıran bağırana.
Bir zamanlar varlığı, her nedense, büyük patırtı doğuran ‘Rüşvet alan da veren de melundur‘ Hadisinin yazılı olduğu duvar levhalarının sayısı da hayli azaldı sanki… Solcu bir dostum, “Rüşvetin yerini bağış aldı” diyordu geçtiğimiz gün. Resmi dairelerde işini yapabilmen için onların gösterdiği kurum ve kuruluşlara ‘bağış‘ şart koşuluyormuş. Bağışı yapan gönüllü olmadığına göre buna “hayırlı rüşvet” demek yanlış olur mu?
Kısacası, Sağcısı, Solcusu, İslamcısı, Ülkücüsü, Komünisti yok rüşvetçiliğin, hırsızlığın, kirlenmişliğin. İnsanın olduğu her mekanda onlar sizi buluyor ve üstündeki kiri size bulaştırmak için elinden geleni yapıyor.
İşin garibi, herkes herkesi hırsızlıkla, rüşvetcilikle suçladığı halde, kimse yanı başındaki hırsızdan ya da rüşvetçiden hesap sormaya cesaret edemiyor. Hatta gördüğü hırsızları güvenlik güçlerine ihbar etmeye bile cesaret edemiyor pek çok kimse.
Lakin herkes ‘devleti yönetelerin hırsızlardan hesap sorması’ için isyan ediyor! Garipsememek gerekiyor. Sütten ağız yandığı için yoğurt üflenerek yeniyor.
Hemen her hırsızlığın, hele de süreklilik arz eden benzer hırsızlıkların, bireysel değil organize olduğunu seziyor halk. Hırsızı ‘sahibine‘ şikayet etmiş olmaktan korkuyorlar. Haksızlar mı?
En küçük mahalle güzelleştirme derneğinden en köklü siyasi partilerin yönetici seçim kongrelerine dek havada uçuşan yolsuzluk iddiaları, tekme-tokatlar, akan kanlar… Seçilmek için birbirini boğazlamayı göze alan kalabalıklar..
Neden onurlarını bile hiçe sayarak seçilmeye meraklı bunca insan?
Gerçekten hizmet aşkına mı çiğniyorlar birbirlerinin onurlarını?
Daha çok kirlenmek için yarışıyorlar adeta.
Kirletmek yükseltiyor belli ki insanları.
Daha fazla kir, daha yüksek makam demek…
Düşünün ki siz bir piramidin tepeye yakın kısmındasınız ve oraya yükselmek izin göze alınması gereken ne kadar kirli iş varsa hepsine bulaşmışsınız. O durumda yanınızda yörenizde temiz, namuslu insan ister misiniz?
Hatta sizinden daha üst seviyede sizden daha temiz insan bulunması hoşunuza gider mi?
Doğal olarak, yanınızda yörenizde olanlar, üst makamlarınız sizden daha kirli olsun istersiniz.
Çünkü onlar ne kadar kirli olursa sizden hesap sorulma riski o kadar az olur. Onların kirlilik oranı arttıkça, siz daha fazla kirlenebilir ve daha üst makamlara ‘layık‘ görülebilirsiniz?
Tablo hazin değil mi?
Peki, nasıl yıkılır böyle kirli bir piramit?
Düşünebildiğim tek yöntem var sevgili dostlarım. Evimizde hırsızlardan alınmış kaç parça mal olduğunu kontrol etmek…
Yaşar İliksiz – Mistikalem.com
@yasariliksiz
yasar@yasariliksiz.com
Not: Bu yazı ilk kez 08. Şubat 2010 tarihinde Haber7.com sitesinde yayınlanmıştır…