Şanlıurfa’da Balıklıgöl’ü gezerken, gölün etrafını çevreleyen su kanalları ve alana yukarıdan bakan Urfa Kalesi’nin surları ve sütunları arasında düşüncelere dalmamak mümkün değil. Kurgu ve gerçek arasındaki bağları merak ediyor insan, ister istemez.
Halk Söylenceleri ve Mitolojik Öyküler, kadim çağlardan bu yana kurgunun gücünü gözler önüne sermektedir ki modern çağda edebiyat, sinema vs. sanatlar bu gücü alabildiğine sömürerek “toplum mühendisliği” inşa etme ve kısmen de olsa “toplum mühendisliği projelerini” ifşa etmeye çalışmaktadır.
Zaman zaman kurgulardan yola çıkarak gerçekleri, zaman zaman da gerçeklerden yola çıkarak kurguları açığa çıkarmak mümkün.
Hitit Üniversitesi ilahiyatçılarından Doç. Dr. Özden Kanter Akbaş, mitolojik öyküler ile dinsel inançlar arasındaki bağlantılara kafa yorarak “Mitolojinin Anadolu İnançlarına Etkisi” başlıklı bir eser ortaya çıkarmıştı. Kanter Akbaş, eserinde “Mitlerde dinî simgelerin görülmediğini ancak mitlerdeki anlatımların dinsel anlatımlara dönüştürülerek dinî bir içerik oluşturulduğu görüşünü temel almaktadır. Bu fakire sorarsanız bu görüş de tartışmaya açık. Ancak Akbaş’ın konumuzla ilgili önemli tespiti şudur: “Birçok mit, dinî merasimlerin amaç ve içeriğini, kutsal kabul edilen
yerlerin kökenini, kutsallığının sebebini ve özelliklerini açıklamaktadır”…
Bu konuda haklıdır ve Urfa’nın Balıklıgöl söylenceleri akademisyenin bu görüşünü destekleyen iyi bir örnektir.
İnsanın hayal gücünün sınır tanımazlığı ve yerel otoritenin evrenselde kendine daha fazla yer açma çabası çoğu zaman gerçeğin üstüne kalın bir söylence örter. “Seçilmiş dram”lar, “tanrılastırılan Kahraman”lar “özlem duyulan amaç”lar örtüde birer motif olur.
Arkeolojinin bir yararı da malasıyla o örtüyü kaldırmaya yardımcı olmasıdır. Lakin altta yatan gerçek ortaya çıkarken kaldırılan örtüde gizli gerçekleri de gözden kaçırmamak gerekir. Örneğin Urfa Kalesi’ndeki sütunların Hz. İbrahim’i buraya savuran mancınık olarak tahayyül edilmesi Tanŕıça Atargatis’in otoritesine vurulan bir darbeydi….
Peki Tanrıça Atargatis söylenceleri hangi otoritelere darbe vuruyor ve hangi inançları kendi kutsal sularında eriterek, balıklarına yem ediyordu?
Taş Tepelerdeki erkek egemen kültürün kalıntıları ile bu söylence ve mitolojik anlatılar arasında bağlantı var mıydı?
Kimbilir? Ancak Prof. Dr. Mehmet Özdoğan’ın deyimi ile “Taş Tepeler’de nasıl bir kültürle karşı karşıya olduğumuz konusunda yorum yapmak için henüz erken!”
Yaşar iliksiz – mistikalem
yasar@yasariliksiz.com
@yasariliksiz
www.yasariliksiz.com